Doğumun Fizyolojisi ve Doğumda Müdahaleler

Doğumun Fizyolojisi ve Doğumda Müdahaleler
07-01-2016 0

Doğumun Fizyolojisi ve Doğumda Müdahaleler

Doğum en basit tanımla bebeğin doğum kanalından çıkışıdır. Daha detaylı bir tanım yapacak olursak; Doğum ilkel beyin tarafından kontrol edilen, oksitosin gibi hormonların aktif rol oynadığı, aynı zamanda annenin doğum coşkusu veya tam tersi korku gibi duyguları yoğun olarak hissettiği, içgüdüsel gerçekleşen bir kas eylemidir.

Peki, nasıl oluyor da doğumda bir kadın doğum coşkusu ve mutluluk hissederken bir kadın korkuyu daha yoğun hissediyor. Şöyle bir kendinizi gebe olarak düşünün; gebesiniz karnınızda bir bebek var ve siz bebeğiniz için hep en rahat, en güvenli ve en tatmin edici doğumu hayal ediyorsunuz. Ama dokuz ay boyunca çevrenizde televizyonlardan kötü şeyler duyuyorsunuz, internetten veya gazetelerden hep doğum ile ilgili olumsuz yazı okuyorsunuz. Yani devamlı negatif hipnoz altındasınız. Size en iyi yol gösterecek doğum yapmış yakınlarınız hatta anneniz bile doğum ile ilgili kötü şeyler anlatıyor. Bir de doktorunuz doğum ilgili devamlı risklerden konuşuyorsa artık doğum korkularınız en üst noktaya varıyor. Bizim toplumumuz zaten kötü duygulardan beslenen bir toplum, bir düşünün doğumda herkes anneye ‘Allah kurtarsın’ diyor. Bu bizim doğum kültürümüz ve değiştirebilmek çok kolay değil.
Kadınsınız tüm bu birikimle hastaneye doğuma geliyor ve önce bir etrafınıza bakıyorsunuz. Rahat ve güvenli bir doğum için uygun şartları değerlendiriyorsunuz. Her canlı doğum için sessiz, mahremiyetinin bozulmayacağı, rahat edilmeyeceği bir ortam hayal eder. Ama bir bakmışsınız akrabalar gelmiş, fotoğrafçı gelmiş, oda süsleyici gelmiş. Ortalık tam bir curcuna. Aslında herkes size iyilik yaptığını zannediyor. Ama ortamdaki her fazla kişi sizin mahremiyetinizi bozuyor ve doğuma odaklanmanızı engelliyor.
Neden kadınların sıklıkla gece doğumları başlar bir düşünün? Karanlıkta herkes evindedir, siz de evinizdesinizdir, ortalık sakinlemiştir. Gürültü, ışık ve konuşmalar gibi dış uyarılar azalmıştır. Tüm bu fiziksel ortam zaten kasılmaların başlamasını sağlayan oksitosin hormonun optimum düzeyde salgılanmasını sağlar. Oksitosin hormonu sevgi hormonudur. Sütün salgılanmasında, doğumda, ölümde ve seks sırasında salınan başlıca hormondur. Doğum yapan kadının en önemli ihtiyacı mahremiyetin sağlanması, sessizlik ve gereksiz yere rahatsız edilmemektir. Bu şartlar sağlanmadığında ise stres horonu olan adrenalin hormonu salgılanıyor. Ve doğumu durdurur ya da yavaşlatır. Oysaki adrenalin hormonu, doğumun sonlarında olması gerektiği zamanda salgılanırsa kadına o son anda bir ekstra bir güç verir, kadın da o gelen güçle aktif ıkınmaları yaparak doğumunu kolaylaştırır. Anneden bebeğe geçen adrenalin de bebeğin doğduğunda daha canlı ve aktif olmasını sağlar.

Hastane ortamında önce kalabalıktan rahatsız olan gebe sonrasında kalabalığın dağılmasıyla bir anda yalnız başına kalıverir. Hâlbuki doğum boyunca ona kesintisiz destek verecek, koruma içgüdüsüne girmeyecek anne veya kocaya ihtiyacı vardır. Sıklıkla olan ise gebenin annesini doktora söylediği ‘ben çok çektim doktor bey kızım çekmesin’ veya eşinin doktora söylediği ‘her şey yolunda, değil mi ?’ gibi yarı tehditkâr sözlerine tanık olmasıdır. Bu gibi konuşmalar ve etraftaki negatif tüm enerji kaynakları yine doğumu olumsuz etkilemektedir.
Hastanedesiniz ve zor olsa güven ortamı sağlandı, ama bir bakıyorsunuz saatler ilerliyor ve acıktınız. Ama yemek yasak. Acil sezaryen olursa diye aç bekliyorsunuz. Etrafta gezinmeniz istenmiyor, hareket özgürlüğü yok. Aç susuz, yalnız ve yatakta sessizce beklemeniz isteniyor. Doğumhanede doktor ve ebeler için en güvenli ortam sağlanıyor. Ama sizin için değil. Bir de bebek güvende olsun diye devamlı olarak bebeğin kalp atışları (NST) çekiliyor. Sık sık doktor, ebe gelip spot ışığı açıp vajinanızı muayene ediyor. Aslında doğurmamanız için her şey yapılıyor.
Tüm bunlara rağmen hadi işler yolunda gitti. Doğumun artık aktif dönemine geçiyorsunuz ve kasılmalarınız artık daha güçlü geliyor. Bir bakmışsınız anestezi uzmanı gelmiş. ‘Doğumunuz ilerliyormuş hadi gelin sancılar sıklaşmadan epidural takalım’ diyor. Doğuma gelen hayal ettiği ortamı bulamayan, beklediği fiziksel ve duygusal destek sağlanamayan gebe aktif kasılmaları da hissettiğinde böyle bir teklifi nasıl reddeder. Oldu kabul ettiniz artık tamamen medikalize bir doğuma geçtiniz. Epidurali aldınız mı artık isteseniz de yerinizden kalkmayacaksınız. Doğumhane için en uygun koşullar böylece sağlanmış oldu. Ama dikkat sizin ihtiyaçlarınız için değil. Artık doğumhanede gezmek isteyen biri yok, yemek isteyen biri yok.
Ama unutulan çok önemli bir nokta var. Belki de epidural anesteziye ihtiyacınız olmayacak. Zaten oksitosin hormonu kasılmaların düzenli aralıklarla gelmesini ve kasılmalar arasında sizin dinlenmenizi sağlıyor. Ayrıca oksitosin hormonu doğal bir ağrı kesici olan ve mutluluk hormonu da olarak bilinen endorfin hormonu salgılanmasını sağlar. Endorfin morfin benzeri bir maddedir ve doğal bir epidural anestezi sağlar. Üstelik de yan etkisi de yoktur. Endorfin sayesinde zaman kavramı kaybolur, annenin doğuma ve kendi içindeki güce odaklanmasını sağlanır. Çok önemli bir diğer nokta da, endorfinin anne-bebek bağlanmasındaki önemidir. Filmlerde uyuşturucu partileri herkes alır herkes herkese aşık. Doğa bunu anneye zaten sunuyor. Bebeğiniz ile aranızdaki aşkı sağlıyor. Doğal doğuran annelerin bebeklerinde doğumdan 3-4 gün sonra bile saptanıyor. Bu da bebeklerin süt bağımlılığını artırıp emme problemlerini azaltıyor. Ama medikalize doğumlarda ne yazık ki çok az salgılanıyor. Tüm bu hormonların
Artık nasıl olduysa bir şekilde doğal ya da epiduralli doğum gerçekleşti. Bebeğiniz karanlıktan aydınlığa, sicaktan soğuğa, sudan havaya, sessiz ortamdan dışarıya çıktı, aniden nefes alma refleksi ile ciğerlerine hava doldu. Bebeğiniz annem nerede derken siz tam kucağınıza alacağınızı zannederken bir bakıyorsunuz bebek sizden hemen uzaklaştırılıyor. Sizden uzaklaştırılması için bebeğinizin o an tek güven kapısı olan kordon da hemen kesiliyor. Sebebi bebeğin hemen bakımlarının yapılması için, şart. Çocuk doktoru gelmiş çok acil muayene etmesi ve arkasından bebeğinizin çok acil silinip giydirilmesi lazım. Malum doğumhane sizin ve bebeğiniz için ısıtılamaz. Bebeğinizin sizinle tene tene temas etmemesi için her şey yapılıyor. Şöyle karşıdan size bir gösterilip bu seferde bebek bakım odasına alınıyor. Acil kilo ölçülmesi ve hemen hepatit ve K vitamini aşılarının yapılması lazım.
 
Hâlbuki bebek için gerekli ilk bakımlar anne kucağında da yapılabilir. Tıbbi bir sorun varsa zaten doğum anında derhal anlaşılır ve bu bebeklere sağlık ve güvenlikleri için gerekli tıbbi müdahaleler yapılır. Ancak çoğu bebekler sağlıklı doğar ve bu müdahalelere ihtiyaç duymazlar.
Annenin doğumda başlıca ihtiyaçları mahremiyet ve güven ortamının sağlanması, devamlı fiziksel ve duygusal destek(baba, anne, ebe, doula), annenin aç bırakılmaması ve hareket özgürlüğü sağlanması, doğumda kadının içgüdülerine ve zaman kavramına saygı gösterilmesi ki doğum coşkusunun eksiksiz yaşanmasıdır. Bebeğin başlıca ihtiyacı ise annesidir. Yani ten tene temastır.
Sonuç doğumda hem annenin hem de bebeğin birçok ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar önceliği kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Bazı durumlarda hareket kısıtlaması veya aç bırakılma da gerekli olabilir. Sorun bunların rutin her doğumda uygulanmasıdır. Tabiki de NST’de bebeğinizin kalp atışları kötü çıkıyorsa ben gezmek ve yemek istiyorum diyemezsiniz. Öncelik bebeğin sağlığı ve gereksinimidir o an. Veya bebeğiniz çıktığında sıkıntılı çıkmışsa ben ten tene temas istiyorum biraz saçma olur. Buradaki en önemli nokta iletişimdir. Doğru iletişimle hem gebe hem de doğuma eşlik eden herkes mutlu olur. Doktor ve gebe/yakınları arasındaki doğru iletişim her sorunu çözecektir. Doğru zamanda uygulanan müdahaleler sağlıklı anne ve sağlıklı bebek için olmazsa olmazdır.

 

 

Telif Hakkı ©2016 Denizli Doğal Doğum Merkezi Tüm Hakları Saklıdır.